…**ESKİ YAZILARIM…

 

22 EYLÜL 2014/PAZARTESİ

KÜTÜK KAPANDI

Kendisi gibi babası ve dedesi de evlerinin tek erkeği olarak sülalelerini sürdürmüşlerdi. Ama Yasin; o evlenme yaşını geçmesine rağmen hala bekârdı. Üzüme çöplü, armuda saplı diye diye bu günlere kalmıştı. Şimdi de yaşının verdiği ruh haliyle davranıyordu. Bu sebeple de beğendikleri “Kahrımı çeksin” diye düşünüyordu. Fakat bir türlü aradığını bulamamıştı.

Zaman içinde vaz geçme molaları bile verdiği olmuştu. Bunu da dile getiriyordu zaman zaman. Bu umutsuzluk nöbetlerinde iken; komşulardan bir kadın Yasin ve arkadaşını yanına çağırarak, evlenme konusunda “Eğer arzu ederse” yardımcı olabileceğini söylemiş. Bu ani teklif üzerine umuda kapılmamak mümkün mü? Yasin hemen eve doğru geri dönmüş ve eve gelerek olup bitenleri ablasına anlatmış. Anne ve babası daha önce öldüklerinden dolayı en yakını olarak ablası vardı. Ablası ve diğer kız kardeşleri toplanıp o komşu kadının evine gitmişler. Duyduklarının doğruluğunu teyit etmek, devamını sağlamak ve gerekeni konuşup arada anlaşılmayan bir şeylerin kalmamasını istemişler. Duydukları doğruymuş. Hatta bahsi geçen kız yani gelin adayı; konuyu gündeme getiren kadının yeğeniymiş. O da babasızmış. Haber çok çabuk yayıldı. Mahalleliler toplandı. Evli olan arkadaşları eşlerini, bekârlar kız kardeşlerini gönderdi. Kız istendi. Nişan takıldı. Yarı görücü usulü olmuştu…

23 EYLÜL 2014/SALI

 

Çünkü teyzesi olan komşu kadın; gizliden getirip misafir ettiği yeğenine o kısa sürede damat adayını göstermiş ve oluru almıştı. Nişanlılık süresi sadece resmi nikâhın süresi kadar sürdü. Hemen düğün yapıldı.

İkinci yılın ortalarında bir kız çocukları oldu. Derken iki yıl sonra da bir erkek çocukları dünya ile tanışı. Aile mutlu mesut devam ediyordu. Bu arada Yasin’in hasta olduğu, bu yaşa kadar bu sebeple evlenemediği; üstelik doktorların evlenmeyi yasak ettikleri konuları çokça dillendirilmeye başlandı. En yakın arkadaşı bu kadar detay bilmezken; herkes duyduklarının üstüne artı bir koyarak anlatınca ortaya korkunç ve vahim bir tablo çıkmıştı. Eşi bu defa “ Bir ölüyle yaşıyorum” fikrine kapıldı. Uzun süre onun rahatlaması için tedavi çeşitleri denendi. Tekrar baba evine de dönmek istemiyordu. Zaten evlenmeden önce baba evinde yengeleri ve yeğenleri için besleme gibi çalışmıştı. Kalıp idare edebilir miydi? Kararsızdı… Çaresizdi… Bu ikilem içerisinde bir iki yıl daha geçti. Çocuklar tam ayaklanmışlardı ki ölüm bir gece yarısı kapıyı çaldı.

Doktorların kendisini daha önce uyarıp ikaz etmelerine rağmen yine de evlenmişti. Yanlış yaptığını biliyordu ama nefsi yenilgiyi kabul etmemişti. Tipik insan

 

24 EYLÜL 2014/ÇARŞAMBA

davranışı… Herkeste olan “Yakıştıramama… Toz konduramama” içgüdüsünü yenememişti. Arkasında genç bir eş ve iki bebek bıraktı. Sigortalı çalıştığı sürelerdeki hizmet birleştirmesini yapmadığı için sosyal güvenceden mahrum kalmıştı geride bıraktıkları…

İki yıla yakın bir süre çocukları ile evinde kalan genç anneye komşularından evli bir adam musallat olmuş. Evli olduğu halde; kendisi ile evlenmesi için baskı oyunları ve dedikodu söylemleri ile taciz ediyormuş.

Genç yaşta dul kalan kadının kardeşleri olaydan haberdar olunca; komşu ilçeden toplanıp gelmişler. Düşünceleri, bacılarını rahatsız eden evli adamı döverek öldürmekmiş. Bunun haberini alan Yasin’in yakın arkadaşı hemen onların yanına giderek; olayın boyutunun farklı olacağını ve bacılarının “Lekelenmiş” olduğu söylentisinin yayılacağını anlatarak gelenleri ikna etmiş. Çözüm olarak da bacılarını yanlarına almalarını önermiş. Konuşma ve öneri kabul görünce büyük bir bela böylece defolup gitmişti.

Kaderde neler vardır; insanın başına neler geleceğini kimse tahmin bile edemez.

Genç anne; çocukları daha rahat bir hayat yaşasın diye kendisinden yaşça çok büyük olan bir adamın nikâhını kabul etti. Aslında nikâhın tek amacı yaşlı adama hizmetti. Adamcağızda sözünü tutarak iki çocuğu kendi evlatları gibi okutup büyüttü. Büyük olan kız üniversiteyi

 

25 EYLÜL 2014/PERŞEMBE

 

bitiremeden aile ikinci bir acıyla yandı. Evin erkek çocuğu; üvey dayısının oğluyla dayılarında kalmış aynı odada uyumuşlardı. Sobadan sızan gazdan zehirlenmişlerdi.

Hayatında sigara bile içmeyen biri olarak; sobadan sızan gazdan çok zehirlenince müdahale sonuçsuz kalmıştı. Dayısının oğlu sigara içtiği için müdahale başarılı olunca hayata dönmüştü. İki kuzenin iş başvurusu formunu birlikte doldurmak için bir araya geldikleri sonradan anlaşıldı. Eğer yaşamış yani sabahı görmüş olsalardı çok şeylerin değişeceği kesindi.

Hayatın baharında bir yanda üniversitesine destek, bir yandan dershanesine katkı için çalışmayı düşünmüştü… Olmadı… Ölürken; hevesi kursağında kaldı. Kim bilir belki de annesinin çektiklerini, daha iyi bir hayatı hak ettiğini ya da soyunu sürdürmenin heyecanı içindeydi. Genç beyin ölürken; ardında bağrı yanık bir anne ve arkadaş gibi yaşadığı bir abla bıraktı. Duyan herkesin kendi kardeşinin kaybı kadar etkilendiği bu ölüm çok üzücü oldu…

 

26 EYLÜL 2014/CUMA

 

 

 

 

 

Halk dilinde “Sıralı ölüm” diye bir deyim vardır. Yani; yaşını kemale erdirenler ölebilir diye kabul gören bir sözdür. Yine Van yöresinde “Vakit gelse geçmez; genci kocayı(yaşlıyı) seçmez” derler. Bu da “sırası gelen ölür” anlamında kullanılır.

Nereden nereye diye düşünmemek mümkün değil. Acı ama gerçek. Fakat gerçek olan bir şey daha var ki; hayat devam ediyor. Anne yaşlı adamla kalan zamanı tüketiyor. Abla evlenip gitti. Yeni bir aile, yeni bir soyun devamında görev aldı.

Büyük dede, dedesi, babası derken kendisinin de ölümüyle bir sülalenin soy kütüğü de kapanmış oldu.

Ailelerin şecerelerine bakıldığında; “Soy kütüğü en çok erkek evlatla devam eder” diye bir kural görülür. Bu tür kütüğü kapananlar için “Yeryüzünden nesli kesilmişler” diye bahsedilir ve dualara dâhil edilir.

Yedi tane atasını sayanlara ne mutlu diyen büyüklerimiz vardı…

G. DÜŞENLER

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir