…** KİME GÖRE…DENEME

*Sıkıyönetimden yeni kurtulmuştu insanlar. Bilek zoruyla çalışanların etrafında yoksulluk kol geziyordu. Dengini bağlayan, çantasını kapan büyük şehirlere çalışmaya; gurbete gidiyordu. Herkesin gözü dışarıdaydı. Dışarıda umut vardı. Ekmek kapısıydı dışarısı. Burası Doğu Anadolu. Burada en zor sıkıyönetim aslında kış mevsimidir zaten. Sekiz ay keseden yemek zorunda insanlar. İki sıkıyönetim birden kalkmıştı. Elde avuçta olanlarda tükenmekteydi.  Kadıncağız kocasının gurbete gitme düşüncesine karşı çıkamazdı. Adamın içine sinmese de gitmekten başka çare yoktu. Eşiyle helalleşti. Çocuğunu öptü. Topladı çantasını ve sırtladı yatak dengini. ayrıldı evden. Amaç ekmek parası kazanmaktı.
*Bu ayrılık bir yıl sürdü. Ara da bir para gönderiyordu kocası. Eşi de gönderilen parayla idare ediyordu. Kocası bir yıl sonra geldiğinde yine hamile kalmıştı.
*Adam yine gurbetteydi. Çalıştı çabaladı bir yıl daha. Bir yıl sonra döndüğünde hanımı yin bir erkek çocuk doğurmuştu. Bir süre kaldı eşinin yanında. Ama yine gitmek zorundaydı. Bir sabah helalleşti ve evden çıktı. Öyleki gidişini bir çok tanıdığı bile duymamıştı.
*Bir iki gece sonra; evlerinin önüne gelen bir taksiden inenler kapıyı çaldı. Genç kadın içeriden ” kimdir o” diye seslenince gelenler hazırlıklıydı. Sevdiğini bildikleri birinin ismiyle hitap edince, kadın kapıyı açtı. Tanımıyordu gelenleri. Geri dönmeye fırsat bulamadan korkudan bayıldı ve olduğu yere yığıldı. Bunu gören gözü dönmüş kişiler, kadını kucakladıkları gibi getirdikleri taksiye bindirerek oradan uzaklaştılar. Sabahleyin çocukların ağlamalarını duyan vatandaşların haber vermeleri üzerine gelinin evde olmadığı anlaşıldı. Çocukları anneannesi aldı eve götürdü.
*Bir hafta sonra kendi zevklerine göre alıkoydukları genç kadını yine bir gece yarısı evinin yakınına bırakıp gittiler. Bu geçen süre içinde herkes gelinin kaçırılmasından ziyade, kaçtığına inamıştı. Bunun böyle olabileceğini düşünen kadın; sabah namazına doğru yakınlarında oturan babasının evinin önüne gelmeyi uygun buldu kendince. Namaz kılmak için camiye giden babası ile karşılaşabilirdi. Öyle de oldu. Fakat baba; kızını görmezden geldi. Bu hareket, “Sen benim kızım değilsin.” “Senden utanıyorum.” gibi anlamlara geliyordu. genç kadın çok üzüldü. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, mahalleden başka bir amca onu görür görmez tanıdığı için alıp kendi evine götürerek hanımının ilgilenmesini istedi. Gelin başına gelenleri  anlattığında herkes ona inanmıştı. Çünkü onu tanıyorlardı. Fakat dönüş yoktu. Ya gidecekti buradan ya da öldürülecekti. Bu olaydan dolayı memlekete dönen eşi de kabul etmeyince yapacak bir şey kalmamıştı. Evine alan amca, töreyi bildiği için bir miktar para ve çocuklarını yanına vererek İstanbuldaki bir tanıdığının yanına gönderdi.
*Genç kadın istanbulda bir süre sonra iş bulup çalışmaya başladı. Onun şikayeti ve eşkal tarifi üzerine kendisini dağa kaldıranlar yakalanmış ve vceza almışlardı.
*Bir gün yine işe giderken yolda; kendisine tecavüz edenlerden birini gördü. Beyninden vurulmuşa döndü. Hemen adamın üzerine yürürdü. Elini adamın boğazlı kazağının yakasına attığı gibi hakaretler ederek ağlamaya başladı. Adamı çeke çeke polis karakoluna götürdü. Nöbetçi hakimle görüşmek istediğini belirtince, yapılan telefon görüşmesinden sonra hakimin yanına götürüldüler. Hakim, olayı dinledikten sonra “Hanım kızım, bu memlekette adalet var. Yasalar var. Bu yasalara dayanılarak devlet af kanunu çıkarttı. Bu adamı da affetti. Bizim yapacak bir işlemimiz yoktur.” deyince kadın hakime bağırarak “Sayın hakimim devlet bunu affetti. Peki benim namusumu kim affedecek. İki çocuğumla birlikte çektiklerimizin bedelini kim; ve bu kanunu imzalayan hangi devlet adamı ödeyecek. Bu memlekette adalet var dediniz. Kime göre adalet bu!..
*Sözünü bitiremeden; hakkını alacağını sandığı adalet sarayından,çaresizliğini ve utanmışlığını göz yaşlarına gömerek uzaklaştı.

www.raifaras.com.19.09.2006

İPOTEKLİ BEDENLER

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir