Yine yağmur başladı. Hem de eski günlerdeki gibi; bardaktan boşalırcasına. Bir anda akmaya başladı adeta sokaklardan… Koşuşan insanlar, saçak altlarına sinen kadınlar; çocuklar görüyorum…Yerden sıçrayan sular dizlerine kadar ıslatmış koşuşanları. Olsun! Yeter ki başlarına yağmasın, üstleri ıslanmasın istiyorlar. İşin kötü tarafı da rüzgar başladı. Saçak altına durmanın da bir farkı yok açıktakilerden. Rüzgar her yere götürüyor yağmuru. Islanmak tamam. Üşüme başlayacak şimdi…
Koşuşan çocuklar beni çocukluğuma o yoksul günlerime götürdü… Ne zordu o günler anlatamam. Hani “üstte yok, başta yok ” derler ya, aynen öyle. Üstümdekilerin hiç biri bana göre değildi. Zaten benim de değildiler… Birilerinin kendilerine göre, atmak istedikleriydi üzerimdekiler. Yeni bile olsalar; birileri hayır iş işlelemek için alıp vermişlerdi.
Aslında yağmurlar aynı… Rüzgarlar aynı… İnsanın içine işleyen rüzgarın soğuğu, yağmurların ıslatması değil, çaresizliğidir. Aslında beni rahatsız eden de o günkü garibanlığımdı eminim. Belli bir yaşa gelmiş; belli bir arkadaş grubu edinmiş biri olarak bana ait giysimin olmaması beni üşütüyormuş demek ki…
Pencere ardından dışarıyı seyrediyorum. Saatlerdeki zamanlar erken olmasına rağmen; zaman akşam üstü gibi. Bulut karanlığı görüş mesafesini düşürmüş. Yoldan geçen araçların silecekleri yağmurun gücüne yetişemiyor adeta.
Yağmurlar rüzgarlar aynı olabilir. Fakat herşey eskisi gibi değil artık. İmkanlar çok değişti. Şimdilerde ” yok ” yok denilenden. Dediğim gibi beni üşüten yağmur ve rüzgarın iş birliği değil. Kader diye kabul ettiğim garibanlığımmış…
www05.09.1998raifaras.com
İPOTEKLİ BEDENLER