…**AFORİZMA 2014/50…

27 ARALIK 2014/CUMARTESİ

 

_ “Taşların alev aldığı cehennemden bile daha yanık yüreğim. Yanmışım… Geriye kalan külümü istersen doğuya giden rüzgâra, istersen bir kavanoza doldurup ARAS’a bırak gitsin, ya da bir küpe doldurarak Van Gölüne bırak, dibe batsın…  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28 ARALIK 2014/PAZAR

 

_ “Bütün olumsuzluklarıma açan Kardelenim… Yalnızlığındayım.

Sen gel de dünüm hayalimde kalsın. Puslu bekleyişini dindir gözlerimin…”

G. DÜŞENLER

…**ESKİ YAZILARIM 2014/19…

25 ARALIK 2014/PERŞEMBE

 

 

 

 

 

KARANLIĞIN ELLERİ

Bazen duygusal bazen ruhsal bozuklukların verdiği etki; kişinin hayatında dönüşü olmayan yaralar açmakta, izler bırakabilmektedir. Verilen bir söz ya da yapılan bir hakaret ömrün sonuna kadar birlikte yaşar. İstemek ya da istememek gibi bir şey değil. Bir anlık gaflettir. Hani “Basiretim bağlandı” denir ya işte öyle bir şey… Dönülecek veya geri alınacak bir şans yoktur. Bu gaflet yıllar önce de vardı; şimdi de var. Gelecekte de var olacaktır. Çünkü insan var oldukça hata ve gaflet var olacaktır. Kültür seviyesi ne kadar yükselirse yükselsin bu gaflete düşmekten ya da gafil avlanmaktan kurtuluş olmayacaktır. Birini çok beğenmek, dostlukların devam etmesi veya aileye yabancı birinin girmesi gibi bazı zaaflarımız vardır.

Umutlara takılan bir kelepçe hayallere sıkılan bir kurşun ya da geleceğin kararmasına sebep olsa da beğenme ruhu, yabancılaşmama veya yeni dost bulma adına bu gaflet kabul görür; yaşanır durumdadır.

 

26 ARALIK 2014/CUMA

 

 

Gelecekte umutla kelepçelenecek, hayaller karartacak; beğeni tablolarının üstüne çarpı atılacak ya da ruhen birinde; bedenen bir başkasında yaşayacak insanlar olacak çevrede. Bunlar önemli değil. Babaların verdiği sözlerin yerine gelmesi daha önemlidir.

Gaflet hali, ruhumuzdaki bir karanlığın hâkimiyetidir. Birçok kere yapılıp yaşanmasına rağmen pay çıkaramama ve uygulayamama teslimiyeti getiren bir karanlıktır. Açıklaması zor, anlatılması zor bir teslimiyet halidir. Geleceğe ipotek koyma hali olduğu asla düşünülmez. Bu tarafı tesellimizdir.

Yıkılan yuvalar, ölümler, ödenen bedellere karşı berdel ve beşik kertmesi ilişkileri bir karanlık el gibi ruhumuzu avuçlarında tutmayı başarmıştır.

Tetikleyici olarak sunulan; yeni dostluklar, yabancının aile içine girmemesi ya da boşa güvenme olarak görülebilir. Fakat konuşmadan söz vermeden önce yaşanmış örnekleri göz önüne almak gerekir. İstisnalar yok mudur? Kesinlikle vardır. Yeterli midir? Kesinlikle yeterli değildir.

Ruhumuzu avuçlarında tutan karanlığın elleri kırılmalıdır…

G. DÜŞENLER

…**ESKİ YAZILARIM 2014/18…

22 ARALIK 2014/PAZARTESİ

 

 

 

 

 

 

YILBAŞI

Neye göre eski; neye göre yeni. Doğum tarihine, kullanım biçimine, getirdiklerine ya da götürdüklerine göre midir yeni eski kavramlarının kullanımı. Tarihle değişen bir zaman kavramı. Bu zamanda yaşananların kişiler üzerindeki etkisini bırakalım yeni gelen yılı, yıllarca kendisini hissettirecektir. Umut ve beklenti mutlaka vardır. Bu beklenti; yılda, mevsimde, ayda, haftada günde bile vardır. Umutsuz insan; rüzgârın önündeki yaprak gibidir. Yönünü başkası belirler.

Yılbaşı; kiminin doğum tarihidir. Her yaş onun için bir yıllık ömrün başlangıcı ve bitimidir. Getirisi götürüsü ile; iyisi kötüsü ile; acısı tatlısı ile; yanlışı ve doğrusu ile kutlayacağı zamanın adıdır yılbaşı. Kimilerine göre eğitim öğretime başlama yılıdır. Kimilerine göre de evlilik tarihidir de diyebiliriz. Kişiden kişiye değişir. Çünkü iktidarlar bile göreve gelişlerini bir milat sayarak kutlama ve etkinlik düzenler…

 

 

23 ARALIK 2014/SALI

 

Yeni yıl ve yeni yılın gelişini kutlamak; bana pek de cazip gelmemektedir. Daha doğrusu anlamsız buluyorum bu kutlamayı. Eski yılın gidişi beraberinde tüm olumsuzlukları alıp götürmüyor. Götürmediği gibi de gelen yeni yıl kendince bazı yüklerde getiriyor. Haliyle sükûtu hayale uğrayacağımdan kutlamıyorum.

Yeni yıl kutlaması demek; ben de alkol ve beraberinde tacizin çağrışımı demektir.  Çocukluğumuzda ve günümüzde gördüklerimiz; yaşadıklarımız bunun için apaçık birer örnektir. Yılbaşı gecesi; serhoş naraları, kavgalar, caddeden geçenlerin yürüme bozukluklarını gösterdi bize. Bu da bizi aşan bir yaşantı biçimiydi zaten. Ne ayaklara serilecek bedenimiz ne de zevke ödenecek paramız vardı. “İşçisin sen işçi kal” dedi yıllarca Cem KARACA. Herkes yerini ve haddini biliyordu. Zaten yasalar da öyle öyle istiyor ve çalışıyordu. Çocuğu babasının mesleğini seçerse, yüzde on onbeş kontenjan, ek puan veriliyordu. Kimse olduğu yerden; bulunduğu çöplükten ayrılmasın diye devlet desteği verilirdi. Acı ama gerçek. Herkes baba mesleğini seçtikçe; yeni yılın ne anlamı var. Dün bugün yarın aynı olacaksa; yeni yıl ne işime yarayacaktı ki.

24 ARALIK//2014 ÇARŞAMBA

 

 

Eylülleri çok severdim. Eğitim, öğretim, okuma, kariyer, görev emeklilik bir Eylül günü başladı. Bu da bir bakış açısı. Ama gün geldi on iki Eylülde bütün sevgilerin yerini nefret aldı. Nerede eski Eylül; nerede yeni Eyül. Yeni kime göre, eski kime göre bu önemli. Fakir ailenin yıl başısı yılda iki taneydi. Dini bayramlardı onlarda. Üstü başı yenileniyor, karınları doyuyordu. Çin modeli gibi; fakir her zaman fakir, köylü her zaman köylü, zengin her zaman zengin olacaksa yılbaşı gelmiş ya da gelmemiş ne yazar.

Yeni yılın getirileri olmalı. Gün; düne benzememeli. Farkı yoksa adı değişmiş fark etmez.

Daha çağdaş, hak hukuk gözetilen, yasada bana da yer var dediğimiz, saygıda kusur edilmeyen bir iletişim ortamı ve komşunun gözetildiği, herkesin emek verdiği işin bedelini teri kurumadan aldığı bir zaman dilimi yoksa eski yıl yeni yıl arasında sadece yürümüş oluruz.

Umudunu ve hayallerini dünyevi zevklerin tavan yaptığı bir geceye bağlamak ne acı…

G. DÜŞENLER

…**AFORİZMA 2014/49…

20 ARALIK 2014/CMARTESİ

 

_ “Barış; kendine saygı, başkalarına sevgi göstermektir…”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

21 ARALIK 2014/PAZAR

 

_ “Her ihanet bir bedel; her bedel bir ömür ister…”

G. DÜŞENLER

…**YALANLARIN…

19 ARALIK 2014/CUMA

 

 

 

 

 

 

 

 

YALANLARIN

Yokluğunda her akşam kan ağlasa gözlerim,
Söylediğin yalanlar; ikimizi bitirdi.
Ağlarken gözyaşımla; kan dolsa da yüreğim,
Söylediğin yalanlar; ikimizi bitirdi.

Ben seni düşlemiştim yokluğunda ömrümce,
Dünyalara sığmazdım umutla gün örünce,
Tertemizdi yüreğim sevip ölmeden önce,
Söylediğin yalanlar; ikimizi bitirdi.

Birer son yaprak gibi düştü günler ömrümden,
Hiç umudum kalmadı artık gelecek günden,
Arından firar etti yetim sevda/m gönlümden,
Söylediğin yalanlar; ikimizi bitirdi.

G. DÜŞENLER

…**DAR GELDİ…

18 ARALIK 2014/PERŞEMBE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DAR GELDİ

Giderken bir adımı götürmüşüm kendimle,
Orada kalmış her şey; aklım gönlüm ve sevdam,
Özgürlüğe yürürken; kokun sinmiş tenime,
Hiç yalnız bırakmadı; gece yıldız ve rüyam.

Sandım ki yakınlıktan; aşk oldu alışkanlık,
“Gidersem kurtulurum” demek büyük yanlışlık,
Yüzüme de yansıdı; içe düşen pişmanlık,
Yokluğunda dar geldi; büyük sandığım dünya.

G. DÜŞENLER

…**GÖNLÜMÜ MAHKUM ETTİN…

16 ARALIK 2014/SALI

 

 

 

 

 

 

 

 

GÖNLÜMÜ MAHKUM ETTİN

Gönlümü mahkûm ettin; kaçamak gülmelere,
Ardından gizli gizli; yanıma gelmelere,
Hiçbir şeye benzemez aşka olan hürmetim,
Sen beni aldatarak; küstürdün sevmelere.

Kaçamak gelişlerde; tattırdın yalanları,
Sayende hatırladım; dün gelip gidenleri,
Hiçbir şeye benzemez düne olan hasretim,
Sen beni aldatarak; büyüttün olanları.

Zamansız yerde kestin; gülüşleri sohbeti,
Gönlümde mayaladın; acı denen illeti,
Hiçbir şeye benzemez sana olan nefreti,
Sen beni aldatarak; yaşattın ihaneti.

G. DÜŞENLER

…**AKLIM SENDE KALIR…

15 ARALIK 2014/PAZARTESİ

 

 

 

 

 

 

AKLIM SENDE KALIR

Senin alın yazında,
Ben vardım anlamadın.
Herkes anlattı sana,
Sen sana inanmadın.
_Bu aşk nasıl bir bela,
_Beni etti müptela.
Ağlarken gözlerine benim hasretim dolsun,
Acılar yokluğumda; gelsin sırdaşın olsun.

Ben seni alıp gitsem,
Suçlanacak kim kalır.
Seni bırakıp gitsem,
Hasret aklımı alır.
_Bu aşk nasıl bir bela,
_Beni etti müptela.
Ağlarken gözlerine benim hasretim dolsun,
Acılar yokluğumda; gelsin sırdaşın olsun.

G. DÜŞENLER

(Bestekar Türker ATİK beye gönderildi.)

…**AFORİZMA 2014/48…

13 ARALIK 2014/CUMARTESİ

 

_ “Kendini kandırmalaradır çoğu zaman gidişler…”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

14 ARALIK 2014/PAZAR

 

_ “Ben senin kurşun kalemi karası gözlerinde kayboldum. Ben çizmiştim ya…”

G. DÜŞENLER

…**ESKİ YAZILARIM 2014/17…

08 ARALIK 2014/PAZARTESİ

 

BERKANT

Müdire hanımla birlikte yürüyerek sağ taraftaki koridorun sonundaki kapısı kapalı bir sınıfın önüne geldik. Müdire hanım bana dönerek “Bu atölyede başlayacaksınız; iki öğretmenli bir atölyedir. Umarım beğenirsiniz” dedi. Bu arada kapıyı tıklattı. Kapıyı açtı ve içeri girdik. Beni içerideki öğretmenle tanıştırdı. Birlikte çalışacağımızı söyleyerek başarılar dileyip atölyeden ayrıldı. Ben ve adı Göksel olan arkadaşla tekrar kendi aramızda detaylı bir tanışma faslı yaptık. Öncelikle atölyenin yabancısıydım. Alçı kullanılarak çeşitli hediyelik aksesuarlar yapılmıştı. Kısaca bilgi aldım arkadaştan. Aslında kolay çalışılan bir yerdi. Öğrencilerle de kendi çabamla tanışmayı denedim. Atölyede toplam altı tane öğrenci vardı ve yaş ortalaması on beşin üstündeydi. Yönetmelik gereği beş öğrenciden fazla olan sınıf ve atölyelerde öğretmen sayısı doğal olarak artıyormuş. Atölyeye ilk girişte yadırgamıştım. Bu sebeple de ilk öğrendiğim konu bu oldu. Tabi ki bu yeterli olmayacaktı. Önceliğim öğrencilerdi. Ortak paydaları vardı ama sanki her biri ayrı bir dünyanın insanı gibiydiler. Her birinin engeli farklı ölçüde, davranış ve beceri kazandırmıştı. Öğretmen arkadaş kısaca ayrı ayrı söyledi; gösterdi. Fakat bu kadarının bana yetmeyeceğini görebiliyordum.

 

 

09 ARALIK 2014/SALI

 

Atölyede yüz dört kiloluk bir Sencer’imiz, dokunmayıncaya kadar başını kaldırıp bakmayan Ferhat’ımız, biraz işkolik ve dikkat çekmeyi seven Arif’imiz, gördüğü her genç kıza âşık olan ve evlenme isteğini anında belirten Faruk’umuz, hata yaptığını anlayınca dikkat dağıtmak için kusmayı tercih eden Adnan’ımız ve sürekli kendi elleri üzerinde sulanan yaralarının kabuğunu koparmaya uğraşan; yarı otistik ama çok çabuk korkan ve her şeyden etkilenen; çişinin olduğu bahanesiyle sürekli atölyeden kaçmayı deneyen bir de Berkant’ımız vardı. Daha sonra öğrendim ki bütün öğrencilerin öz bakım problemlerini anne veya babaları yüklenmişti ve güçleri yettiğince, ayrıca öğrenciler için okula yapılan bağışlardan faydalandırılıyorlardı. Bu öğrencilerimiz arasında farklı olan Berkant’tı. Berkant dünyaya geldiğinde annesi ölmüş. Babası da bu olaya kızarak; sözüm ona evi terk etmiş. Berkant babaannesiyle birlikte yaşıyormuş. Fakat babaannede yaş epey ilerlemişmiş.

Berkant’ın ellerinde hemen hemen dirseklerine yakın bölgeye kadar sulu ve sürekli kanattığı bir yarası vardı. İlaçlanmadığı ve kendinin de otururken kabuklanmış bölgeleri yolup kopardığı için yara sürekli yenileniyordu. Aradan Berkant’ı tanıma süresi geçtikten sonra, durumunu müdire hanıma götürdüm. “İlaçlarıyla.

 

10 ARALIK 2014/ÇARŞAMBA

 

Kurum hemşiresini çağırtarak Berkant’ın doktor reçetesinin olup olmadığını, varsa ilaçların hemen servis şoförüyle aldırılmasını söyledi. Teşekkür edip atölyeme döndüm. Öğlen sonrasıydı; hizmetli atölyeye gelerek beni müdire hanımın çağırdığını söyledi. Hemen gittim. Odasında doktor önlüklü biri oturuyordu. Müdire hanım hemen ayağa kalktı ve “Gel öğretmenim; iyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş” diyerek oturan kişiyi gösterdi. Merhabalaştık ve tanışma faslında; Üniversitede Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden olduğunu, gönüllü olarak okulları gezerek teorik ve pratik yardımlarda bulunduğunu söyledi. Çok hoş ve ulvi bir davranış diyerek takdirlerimi belirttim. Doktor hemen hemşireden reçeteyi isteyerek baktı. Müsaade isteyerek ilaçları almaya gitti. Geldiğinde Berkant dâhil herkes gitmişti. Ben müdire hanımla beraber bekledim. İki tane ilaç vardı. Biri yaralı bölgeye sürülecek diğeri ise yemek öncesi bir haptı. Tedavi süresi kırk gündü. Teşekkür ettim ve kutumdan ayrıldım.

Ertesi sabah okula geldiğimde ilk işim belliydi artık. Fakat Berkant’ın her şeyden korkmasını ve tepki vermesini hesaba katmamıştım. Elini yıkatma, kurulama, ilaçlama ve korunmayı başarmak neredeyse bir haftamı aldı. Ayrıca evde de yağlı yemek yedirilmemesi için babaanneye haber gönderip bilgi verdirdim.

 

 

11 ARALIK 2014/PERŞEMBE

 

 

uğraşacak kimsesi yok” deyince, ben üstlenebileceğimi söyledim. Çok memnun oldu bu davranışıma. İki taraflı koruma ve çalışmayla tedavi süremiz bittiğinde Berkant’ın ellerinde yaralardan emare kalmamıştı.

Berkant’ın kurtulduğuna çok sevinmiştim. İki yıl aynı atölyede çalıştık. O ürkek; her sese tepki veren, yemek için sırada bekleyemeyen ve yemek masasında bile diken üstüne oturanlar gibi yemek yiyen Berkant gitmiş yerine yeni bir Berkant gelmişti. Koridorda koluma giriyordu. Ara sıra yüzüme bakarak tebessüm eden biri gelmişti sanki… Arkadaşlarım bile çok şaşırmıştı. Dışarıya karşı pek temkinli olsa da arkadaşlarına “Git git, koş koş, hadi hadi” gibi basit kelimelerle sataşmaya başlamıştı.

İkinci yılın sonlarıydı. Babaanne hastalandığı için Berkant bir gün okula gelememişti. Biz öğrencilerle ilgili bilgileri doğrudan servis şoförlerinden alıyorduk. İkinci gün yine gelmemişti. Başka bir ilçede yaşayan bir amcasının olduğunu öğrendik. Telefonlaşma sonucu annesinin hasta olduğunu duyan oğlu ve gelini hemen gelip önce annelerine uğramış ve hastaneye kaldırmışlardı. Ertesi sabah teşekkür etmek için okula gelmişlerdi.

 

 

12ARALIK 2014/CUMA

 

 

İyi bir diyalog geçti aramızda. Berkant’ın yaralarının bahsi açılınca amcasından önce yengesi övgü üstüne övgü yağdırıp durdu.

İki ya da üç gün geçmişti ki Berkant’ın amcası ve yengesi tekrar okula geldiler. Bu sefer amaç farklıydı. Berkant’ı yanlarına almak istediklerini belirtmişlerdi. Doğrusu biraz şüpheli durdum. Çünkü Berkant zor biriydi. Yalnız kalamazdı. Sinirlense yengesinin gücü yetmeyebilirdi.

Konuşma esnasında yengesinin Berkant için, onu tanımak için bir yıl ücretsiz izine ayrıldığını söylemesi beni çok rahatlatmıştı. Konu tatlıya bağlanınca resmi belgeleri alarak ayrıldılar okuldan.

Babaanne hastanede iken Berkant amcası ve yengesi ile olmak zorundaydı. Babaanne uzun bir süre hastanede kaldı fakat çıkamadı.

Berkant şimdi yetişkin bir delikanlı oldu. Amcasının oturduğu ilçede bir rehabilitasyon/iyileştirme merkezine devam ediyor. Çok duruldu artık. Okulda bir hizmetli kadar işe yarıyor. Amcası ve özellikle çocuk yaşta genç bir gelin iken hayatını Berkant’a adayan yengesini hep saygıyla yad ediyorum…

G. DÜŞENLER