08 ARALIK 2014/PAZARTESİ
BERKANT
Müdire hanımla birlikte yürüyerek sağ taraftaki koridorun sonundaki kapısı kapalı bir sınıfın önüne geldik. Müdire hanım bana dönerek “Bu atölyede başlayacaksınız; iki öğretmenli bir atölyedir. Umarım beğenirsiniz” dedi. Bu arada kapıyı tıklattı. Kapıyı açtı ve içeri girdik. Beni içerideki öğretmenle tanıştırdı. Birlikte çalışacağımızı söyleyerek başarılar dileyip atölyeden ayrıldı. Ben ve adı Göksel olan arkadaşla tekrar kendi aramızda detaylı bir tanışma faslı yaptık. Öncelikle atölyenin yabancısıydım. Alçı kullanılarak çeşitli hediyelik aksesuarlar yapılmıştı. Kısaca bilgi aldım arkadaştan. Aslında kolay çalışılan bir yerdi. Öğrencilerle de kendi çabamla tanışmayı denedim. Atölyede toplam altı tane öğrenci vardı ve yaş ortalaması on beşin üstündeydi. Yönetmelik gereği beş öğrenciden fazla olan sınıf ve atölyelerde öğretmen sayısı doğal olarak artıyormuş. Atölyeye ilk girişte yadırgamıştım. Bu sebeple de ilk öğrendiğim konu bu oldu. Tabi ki bu yeterli olmayacaktı. Önceliğim öğrencilerdi. Ortak paydaları vardı ama sanki her biri ayrı bir dünyanın insanı gibiydiler. Her birinin engeli farklı ölçüde, davranış ve beceri kazandırmıştı. Öğretmen arkadaş kısaca ayrı ayrı söyledi; gösterdi. Fakat bu kadarının bana yetmeyeceğini görebiliyordum.
09 ARALIK 2014/SALI
Atölyede yüz dört kiloluk bir Sencer’imiz, dokunmayıncaya kadar başını kaldırıp bakmayan Ferhat’ımız, biraz işkolik ve dikkat çekmeyi seven Arif’imiz, gördüğü her genç kıza âşık olan ve evlenme isteğini anında belirten Faruk’umuz, hata yaptığını anlayınca dikkat dağıtmak için kusmayı tercih eden Adnan’ımız ve sürekli kendi elleri üzerinde sulanan yaralarının kabuğunu koparmaya uğraşan; yarı otistik ama çok çabuk korkan ve her şeyden etkilenen; çişinin olduğu bahanesiyle sürekli atölyeden kaçmayı deneyen bir de Berkant’ımız vardı. Daha sonra öğrendim ki bütün öğrencilerin öz bakım problemlerini anne veya babaları yüklenmişti ve güçleri yettiğince, ayrıca öğrenciler için okula yapılan bağışlardan faydalandırılıyorlardı. Bu öğrencilerimiz arasında farklı olan Berkant’tı. Berkant dünyaya geldiğinde annesi ölmüş. Babası da bu olaya kızarak; sözüm ona evi terk etmiş. Berkant babaannesiyle birlikte yaşıyormuş. Fakat babaannede yaş epey ilerlemişmiş.
Berkant’ın ellerinde hemen hemen dirseklerine yakın bölgeye kadar sulu ve sürekli kanattığı bir yarası vardı. İlaçlanmadığı ve kendinin de otururken kabuklanmış bölgeleri yolup kopardığı için yara sürekli yenileniyordu. Aradan Berkant’ı tanıma süresi geçtikten sonra, durumunu müdire hanıma götürdüm. “İlaçlarıyla.
10 ARALIK 2014/ÇARŞAMBA
Kurum hemşiresini çağırtarak Berkant’ın doktor reçetesinin olup olmadığını, varsa ilaçların hemen servis şoförüyle aldırılmasını söyledi. Teşekkür edip atölyeme döndüm. Öğlen sonrasıydı; hizmetli atölyeye gelerek beni müdire hanımın çağırdığını söyledi. Hemen gittim. Odasında doktor önlüklü biri oturuyordu. Müdire hanım hemen ayağa kalktı ve “Gel öğretmenim; iyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş” diyerek oturan kişiyi gösterdi. Merhabalaştık ve tanışma faslında; Üniversitede Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden olduğunu, gönüllü olarak okulları gezerek teorik ve pratik yardımlarda bulunduğunu söyledi. Çok hoş ve ulvi bir davranış diyerek takdirlerimi belirttim. Doktor hemen hemşireden reçeteyi isteyerek baktı. Müsaade isteyerek ilaçları almaya gitti. Geldiğinde Berkant dâhil herkes gitmişti. Ben müdire hanımla beraber bekledim. İki tane ilaç vardı. Biri yaralı bölgeye sürülecek diğeri ise yemek öncesi bir haptı. Tedavi süresi kırk gündü. Teşekkür ettim ve kutumdan ayrıldım.
Ertesi sabah okula geldiğimde ilk işim belliydi artık. Fakat Berkant’ın her şeyden korkmasını ve tepki vermesini hesaba katmamıştım. Elini yıkatma, kurulama, ilaçlama ve korunmayı başarmak neredeyse bir haftamı aldı. Ayrıca evde de yağlı yemek yedirilmemesi için babaanneye haber gönderip bilgi verdirdim.
11 ARALIK 2014/PERŞEMBE
uğraşacak kimsesi yok” deyince, ben üstlenebileceğimi söyledim. Çok memnun oldu bu davranışıma. İki taraflı koruma ve çalışmayla tedavi süremiz bittiğinde Berkant’ın ellerinde yaralardan emare kalmamıştı.
Berkant’ın kurtulduğuna çok sevinmiştim. İki yıl aynı atölyede çalıştık. O ürkek; her sese tepki veren, yemek için sırada bekleyemeyen ve yemek masasında bile diken üstüne oturanlar gibi yemek yiyen Berkant gitmiş yerine yeni bir Berkant gelmişti. Koridorda koluma giriyordu. Ara sıra yüzüme bakarak tebessüm eden biri gelmişti sanki… Arkadaşlarım bile çok şaşırmıştı. Dışarıya karşı pek temkinli olsa da arkadaşlarına “Git git, koş koş, hadi hadi” gibi basit kelimelerle sataşmaya başlamıştı.
İkinci yılın sonlarıydı. Babaanne hastalandığı için Berkant bir gün okula gelememişti. Biz öğrencilerle ilgili bilgileri doğrudan servis şoförlerinden alıyorduk. İkinci gün yine gelmemişti. Başka bir ilçede yaşayan bir amcasının olduğunu öğrendik. Telefonlaşma sonucu annesinin hasta olduğunu duyan oğlu ve gelini hemen gelip önce annelerine uğramış ve hastaneye kaldırmışlardı. Ertesi sabah teşekkür etmek için okula gelmişlerdi.
12ARALIK 2014/CUMA
İyi bir diyalog geçti aramızda. Berkant’ın yaralarının bahsi açılınca amcasından önce yengesi övgü üstüne övgü yağdırıp durdu.
İki ya da üç gün geçmişti ki Berkant’ın amcası ve yengesi tekrar okula geldiler. Bu sefer amaç farklıydı. Berkant’ı yanlarına almak istediklerini belirtmişlerdi. Doğrusu biraz şüpheli durdum. Çünkü Berkant zor biriydi. Yalnız kalamazdı. Sinirlense yengesinin gücü yetmeyebilirdi.
Konuşma esnasında yengesinin Berkant için, onu tanımak için bir yıl ücretsiz izine ayrıldığını söylemesi beni çok rahatlatmıştı. Konu tatlıya bağlanınca resmi belgeleri alarak ayrıldılar okuldan.
Babaanne hastanede iken Berkant amcası ve yengesi ile olmak zorundaydı. Babaanne uzun bir süre hastanede kaldı fakat çıkamadı.
Berkant şimdi yetişkin bir delikanlı oldu. Amcasının oturduğu ilçede bir rehabilitasyon/iyileştirme merkezine devam ediyor. Çok duruldu artık. Okulda bir hizmetli kadar işe yarıyor. Amcası ve özellikle çocuk yaşta genç bir gelin iken hayatını Berkant’a adayan yengesini hep saygıyla yad ediyorum…
G. DÜŞENLER