02 EKİM 2014/PERŞEMBE
ZAMANSIZ ÖLÜM
Ölüme zaman biçmek, doğum süresini kısaltmak ya da uzatmak gibi bir şey olabilir diyebiliriz. Bunun mümkün olmadığına biliriz. En doğrusu ölümü kabullenmek ve işin içinden çıkmaktır.
Ölüm için her şeyden vaz geçilmez; kaçılamaz. Bu bir gerçektir. Ölümün acısı toprağın kendine has soğukluğuyla ilişkilendirilir. Bu ilişkinin dirilerde de yaşanan ruh haline bakılarak “Ölü toprağı serpilmiş” gibi diye tabir edilir, kullanılır çeşitli yörelerde. Ardından “ Ölenle ölünmez, hayat devam ediyor” denir. Tabi ki gerçek olan budur. Ölenle ölünmez ama gel gör ki öleni düşünmek öldürebiliyor. İşte bu acılar zamansız ölümlerin verdiği acılardır. Hani; yakıştıramadığımız ölümler var ya işte bu ölümlerdir; zamansız ölümler.
Erken yaşta, askerde, gelinlik çağında, yangın, sel deprem ve benzeri hal ve durumlardan sonra meydana gelen ölümler; hep zamansız ölümler olarak kalır hafızalarda. Kabul görme; sadece fiziki hallerdedir. Ruhi yönden yıpratır, yer ve çeşitli hastalıklara düçar eder. Bu akıbet kaçınılmazdır. Her ne kadarda unutmuş gibi görünse de asla unutulmaz. Benzer bir olay görülüp ya da duyuldukça yeniden nükseder bu acı… Her nüksediş bir yeni yaranın oluşmasına sebep olur. Elle dokunulamayan, sarılıp sarmalanamayan bu yara içten içe yer bitirir.
03 EKİM 2014/CUMA
Unuttum mu derken hatırlanan bu ölümler, her zaman bir ukdedir. Zaten ukdeler; iç kanamalara benzer. Acı nüksedince; ukdeler de bir bir ortaya çıkar. Bu yakıştıramadığımız, konduramadığımız gerçek; her zaman ağır gelir. Bilindiği gibi, kabul edilse bile acısı hep yaşanan bir ölüm biçimidir.
Yaşı ilerlemiş, ya da belirli bir süre yatan hasta insanlara gelen ölüm pek yadırganmaz. Belki de çoğumuz “Yeteri kadar yaşadı”, “Kurtuldu” bile deriz peşinden.
Yollar genişledi. Arabalar hızlandı. Teknoloji gelişti. Fakat kalifiye eleman yetişmedi. Her yerde her şeyi bulma şansı oldu. Fakat bunların yanında kazanma hırsına karşılık kimse kendine toz kondurmadı. Adını bilmediği, evinde pişiremediği yemeği yerken “Tadını alamadım” diyecek kadar basit kişilikler çoğaldı.
Tıbbın ve teknolojinin gelişmediği, insanların kaderleriyle baş başa bırakıldığı, Yapacak bir şey yok” diye evlerine gönderilen ve en çok basit hastalıkların can aldığı günlerde zamansız ölümler vardı…
G. DÜŞENLER